Labranda labraunda laybranda. Bakkallarda marketlerde kahvelerde yada susadığınızda içtiğiniz Milas suyunun markasından fazlasıdır Labranda… Bir hafta sonu gittik gezdik, gördük.
Tanrılar tanrısı Zeus’un bulutlar üstünden insanlar alemini seyrettiği tepedeki çimenlikten baktık Labrandanın kurulduğu dağın eteğindeki kartal yuvasından. Rehber kitaplarda Milasın 14km dışında olduğunu yazdıkları halde 7km şehir dışına düz sürdükten sonraki 7km yolu dağa sürekli tırmanan bir rampa yoldan pek bahsedilmeyişi çıktıkça küçülüp ufacık kalanlar aleminden bulutlara doğru yükseldikçe kalp çarpıntısı, heyecan, ağız kuruması, ne ararsan… Arabadan “dönelim”, “nerde bu Labranda?”, nereye geldik, kimsecikler yok…”, “artık bakamıyorum”, “yükseklik korkum var inelim yürüyelim” sesleri… Bir ara “ben de bakamıyorum” der gibi oldum ama “olmaz sen bak!, sakın haaa!” Sesleri yükseldi.. Eh ben kullanıyorum ya aracı şöför mahallinde….
Rampayı Feldispat çeken kamyonlara yol vere vere çıktık çıkmasına ama kulaklarınızın içeri kaçtığını hissedeceğiniz deniz seviyesinden 700 metre yukarı sizi hızlı bir şekilde götüren o nerdeyse 5 metre genişliğinde ve şimdilerde asfalt olan o yolu yer yer yüksek tonajlı dağdan çıkardıkları faldispat mineralini bize göre sanki son sürat taşıyan kamyonlardan kaça kaça tırmanıverdik. Feldspat cam, seramik, kaynak elektrotları ve boya sanayisinde kullanılan önemli bir endüstriyel hammaddeymiş.
Nerde bu labranda , ne bitmez yolmuş diye düşünerek ve arkadan önden gelen kamyon var mı diye dört gözle çevrenizi kollarken bir yandan da yükseldikçe her tarafınızı saran Çamlar dev ceviz ağaçları tek kelimeyle büyüleyici…
Antik çağlarda Zeus adına yaptıkları tapınak ve çevresinde özel günlerde gelip kurbanlar kestikleri yerler, sonrasında erken dönem hristiyanlığında yine dini törenlere ev sahipliği yapmış bu antik yer hiçbirzaman yerleşik düzende bir şehir olmamış.
Daha çok dini törenlere hem çok tanrılı dönemde hem de hristiyanlık döneminde evsahipliği yapmış.
Tabii eski inanışlar terkedilince Hristiyanlık da bu eski inanışları reddetmiş. Ama O çağlarda dini törenler için buraya gelen halk bir nevi hacı oluyormuş kendilerine göre belki de…
700 metre tepeye tırmanınca ve o tepede, yaz sıcağında olmamıza rağmen kaynayan her taşın altından doğal kaynak suyunu görünce o dönem insanına hak veriyorum. Su hayat ve suyun olduğu yerde hayat da oluyor.
Tanrıların tanrısı Zeusun tapınağı onun adına yakışır şekilde heybetli ve insanlar alemine tepeden bakan bir şekilde manzaraya hakim.
Tepenin eteğine yamacına tutunmuş bu antik kent derli toplu ve gezerken bizi pek yormuyor.
Antik kente girişte bizi karşılayan Antik kentin Bekçisi Ali Bey çay demlemiş, ikram ediyor. Yine bu yörenin insanında gördüğüm içtenlik ve samimiyetle çaylar içiliyor, tazeleniyor, sohbet her zamanki gibi koyu, tavşan kanı…
Labrandada ilk isveçli bilim adamları kazılar yapmışlar. Geçmişi anlamak geleceğe de ışık tutar.
Anadolu’nun Güneybatısında yaşamış olan Karia’lılar için Labranda oldukça önemli bir Kült merkeziymiş.
“Kült” ne demek ? sözcük olarak Kült Türkçe’ye Fransızca “culte”‘den geliyor. Sözcüğün temel kökü ise Latince cultus yani “tapınma” demekmiş.
Kült, esasen “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir diyor kaynaklar.
Çift baltalı tanrı Zeus Labraundos (Ζεὺς Λάβρανδος) kültünün kökeninin su kaynağı ve tapınak terasının hemen üzerindeki büyük kayaya dayanmış olması muhtemeldir diyor bilimsel yazılarda. En erken buluntular MÖ 6. yüzyıla aittir ve o evrede kutsal alan küçük bir tapınağa sahip bir teras ve çınar ağaçlarından oluşan bir koruluğa sahipmiş.
Perslere karşı isyan eden Miletos’lulara katılmış olan Karia’lılar MÖ 497 yılında burada bir savaşa katılmış ve kötü bir yenilgiye uğramışlar.
MÖ 4. yüzyıl ortalarında Karia satrapı(Satrap: DereBeyi) kral Maussollos (377-352)(Bodrum’da Moseleum diye bilinen mezarı olan kral) Labranda’yı bir aile kutsal alanı haline getirmiş. O ve kardeşi Idrieus (351-344) Zeus Tapınağı, iki büyük Andron (dinsel yemek salonları), Kuzey Stoa, Oikoi yapısı, Güney Propylon (geçit yapısı) ve Dorik yapıyı inşa ettirmişler.
Kutsal alana Mylasa’dan (Milas) başlayan Kutsal Yol olarak adlandırılan 8 metre genişliğe sahip taş kaplamalı bir yolla ulaşılmaktaydı. Kutsal alanda her yıl 5 gün süren dinsel bayramlar kutlanıyormuş. Hatta bu bayramlardan birinde Moussollos’un bir suikasttan kıl payı kurtulduğunu da yazıyor kaynaklar.
Hellenislik devirde (MÖ 3.-1. yüzyıllar) sadece bir çeşme yapısı inşa edilmiş olan kutsal alanda MS 1.-2. yüzyıllarda kuzey stoa yeniden inşa edilmiş ve iki hamam yapısı ile birkaç yapı daha eklenmiş.
Kutsal alanda MS 4. yüzyıl içinde eski tanrıların terk edilmesi sonrasında Doğu Propylon yakınında bir Bizans kilisesi inşa edilmiştir.
Labranda 1948 yılından beri İsveçli Arkeologlarca kazılmaktaymış.
Son dönemlerde Sponsorlar ve çeşitli üniversitelerin katkılarıyla güzel çalışmalar olmuş.
Bu işler sponsorla olan işler. Para varsa, kültüre, kazılara, araştırmalara harcanabiliyorsa geçmişin izleri gün yüzüne çıkabiliyor. Büyük firmalar ve üniversiteler AKADEMİK YARDIMLARLA bugün Labranda antik kentini gezebildiğimiz haline getirilmiş.
Şimdilerde asfalt dökülen bu yolun devamında Alinda(Karpuzlu) ve Alabanda (Araphisar – Çine) içlerine kadar devam ediyormuş. Bir dahaki sefer devam edip Aydın üzerinden geri gelme niyetindeyim.
Hiç göç etmemiş insanların Labrandalıların ve de çevrede varolan diğer antik kent sakinlerinin torunlarının torunları olduklarını düşünüyorum bir ara…