Deniz Hıyarı (Sea Cucumber) Holothuria Tubulosa, görünüşü neye benzerse benzesin o ne patlıcan ne hıyar ne de denizin bilmem ne şeysi.. Bitki değil; düpedüz canlı… Çok kendi halinde, sessiz, denizin derininde bazan arkadaşlarıyla bazan da bir başına dalgayla gidip gelirkenbu deniz hıyarları, 9 mm neopren malzeme kumaştan dikili elbisesiyle, aynı malzemeden eldiveni çorabıyla belinde kurşunu ve kafasındaki meskeye hava bastıkları bahçe hortumuyla oralara inan dalgıcın elleri filelerine atar geçer onları sorgusuz sualsiz.
İnsanın doğasında var şekillere anlam yüklemek.. İşte karnıbahar akciğere çok faydalıymış, borokoli de öyle çünkü şekli akciğere ve üstündeki bronşlara benziyor diye kaynatırlar yemeğini yaparlar bolca tüketirler ya. İşte bu denizin dibinde kahverengi ve koyu kahverengi tonlarda bulunan ve şeklen yaygın olarak hıyara patlıcana ve de hayalgücünün elverdiği kimbilir nelere benzetilen yaratık dikenli derisiyle kornişon salatalığın hormonlu ve rengi kahverengi olanına benzer.
Ve bazılarımız şeklen insan vücüdunda hıyara yada deniz patlıcanına benzer organlara faydalıdır şeklinde akıl yürütmektedirler.. Toplanan deniz hıyarları işlenip Çin’e ve diğer uzakdoğu ülkelerine gönderiliyormuş Tayvan, Singapur, Hong Kong, Çin ve Kore gibi uzak doğu ülkelerine gönderiliyormuş. Oralarda aranan ve farklı alanlarda kullanılan deniz patlıcanı özellikle Afrodizyak etkisi olduğuna da inandıklarından Kozmetik ve ilaç sanayinde de kullanılmaktalarmış. Güneydoğu Asya ve Avustralya’nın sahil bölgesinde insanlar, deniz hıyarlarını deniz suyunda pişirip, kurutup, çorbasını yaparlarmış.
Diğer yandan Barış Manço şarkısında hıyar – cacık bağlantısı:
“Sözüm meclisten dışarı dostlar
Bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum
Hani dilim dilim doğrasalar beni
Marmara Ege Karadeniz ve hatta Akdeniz cacık olur diyorum”
Günlerdir şekli garip bu mahlukatın yaşam hikayesini soruyorum deniz kenarında rastladığım dalgıçlara. Biz çok küçükken Akbük’te bol miktarda vardı bunlardan. Akbük’e dolgu yapıp, liman yaptıklarında denizden koparılan eski kahvehanenin penceresinden direkt denize atlardık.
Boyumuzu atlar atlamaz geçen suya dalar tabandaki eriştelerin arasından deniz patlıcanı çıkartırdık. Onu elimizde sıkıp beraber yüzdüğümüz arkadaşlara suyunu fışkırttırırdık. İçinden asitli, hafif yakıcı bir su çiş gibi fışkırırdı. Bu patlıcanlardan kesilip içi temizlendikten sonra kabuğu alınıp iç kısmından olta için yem yapardık.
Hatta bunlarla parekat yemleyenler bile vardı.
Deniz tabanının bu sessiz sakini, son yıllarda toplanıp ihraç edildiğini duyunca, okuyunca “balık yeminden çok daha fazla kullanımı olan değerli bir deniz mahlukatıyla mı karşı karşıyayız acaba ?” diye de düşünmeden edemiyor insan…
Kendilerini yenileme özelliğine sahip olan deniz patlıcanları çift cinsiyetli bir deniz hayvanı. Plankton ve çamurlardaki organik maddelerle beslenen bu canlılar, beslenmelerini tentakülleriyle ( Birçok omurgasız hayvanın başında bulunan, dokunmaya, tutmaya yarayan hareketli uzantı= dokunaç) sağlarlar. Deniz patlıcanlarının en önemli özellikleriyse, yapısı sayesinde kendini sıvıya dönüştürme becerisidir. Sıvı haldeyken küçük çatlaklardan geçebilir ve
Karadenizin Gürcistan sınırından tutun Adanaya kadar tekneleriyle toplayıcılık yapan Karadenizli dalgıçlar yıl boyunca toplayıcılık yapıyorlarmış.
Deniz hıyarına bir ara “Deniz patlıcanlarının denizin doğal süpürgeleri olduğunu belirten doğa derneklerinin çabalarıyla” yasak geldiğini de yazdı gazeteler. Deniz hıyarları deniz tabanını temizleyen mahlukatlarmış ve yok olmaları bir çevre felakketine yol açabilirmiş. “Mutlaka denizcilikle alakalı Türk Bilim insanları bu konuyla ilgili araştırmalar yapıyorlardır bir dayanakları vardır” diye düşünürken; bir diğer makalede Bu hıyarların korkunç bir üreme potansiyeline sahip olduğu ve çok hızlı üredikleri yazıyor.
Dağlardan kekik, deniz tabanından hıyar
Sonrasında belirli bölgeler belirlenip yeniden izin verilmiş ve tıpkı dağlardan yabani kekik toplayan, mevsime göre adaçayı ve pamuk otu toplayan ekmeğini burdan çıkaran diğer toplayıcılar gibi onlar da teknelerinin belgelerini hazırlayıp, ilgili yerlere harç ve ruhsat bedellerini yatırıp izinlerini alıp denizlerde toplayıcılık yapıyorlar.
Deniz tabanında çalışan Dalgıçların işleri zor
Deniz hıyarının tabandan güverteye çıkarmak için yarı-profesyonel dalgıç olmanız yetmiyor.
Yani Su ürünlerinden aldığınız belge değil; bizzat soğuk kış günlerinde buz gibi suya dalıp daha da soğuk olan deniz tabanındaki bu canlıyı her seferinde 40 dakikalık su altı çalışma sürenizde filenize dolduracak azim ve kararlılığınız olmalı.
10 metrelerden 30 metre derinlere kadar belinizde sizi dipte tutan kurşun kemeriniz, yukardan bir kompresörle hava pompaladıkları yüzünüzdeki maskeniz su altında kaldığınız süre uzadıkça giydiğiniz 9 mm çift kat elbiseniz bile olsa bir zaman sonra üşürsünüz diyor sohbet ettiğimiz eski dalgıç Nuh Amca:
“yaklaşık 10 senedir güvertede çalışıyor, eskisi gibi dalmıyor. Tıpkı birlikte çalıştıkları 25 kadar tekne ile buralara geze geze gelen diğer deniz hıyarı toplayıcıları gibi.
Suyun altında tek duyduğunuz ses motorun çıtırtısı ve nefes verdiğinizde glok guluk guluup şeklindeki havanın yüzeye çıkarken sesi. O sessiz dünyada işinizi bir an önce el çabukluğuyla bitirip yüzeye çıkmalısınız. Paletle göğüs yere paralel toplayanlar da var ama biz tabanda özel ayakkabılarımızla yürüyerek toplamayı tercih ediyoruz. Geçen yıl bir arkadaşımızı vurgun yediği için kaybettik. Allah Rahmet Eylesin. Bu işin şakası yok. Dışardan göründüğü gibi değil.” diyor
işte bu şekilde 40 dakikalık her dalışın ardından 2 saat kadar güverdede yatıp dinlenip sırası gelince çıkan dalgıcın ardından dalıyorlar ve günde 2 bazan 3 kez su altına iniyorlar deniz patlıcanı toplamaya.
Ordu’lu Nuh Amcaya “derinde ve soğukta vücudu saran bu elbiselerle çalışmanın bir takım hastalıkları getirip getirmediğini” soruyorum. Çünkü daha önce konuştuğum bazı dalgıçların dediğine göre “basınç kemik erimesi yapıyormuş ve soğuktan böbrekler çok kolay üşütülebiliyormuş. Ayrıca vurguna karşı ne kadar dikkat etseniz de kollarda karıncalanma olabiliyormuş.”
Nuh Amca: “Çanakkaleden sonra buralar bambaşka bir memleket gibi” diyor. Didimde kolundaki tutukluğun düzeldiğini, romatizmasının geçtiğini anlatırken “mucize gibi bir havası var Didimin” diyor. “Karadeniz gibi nemli bir memleketin insanıyız, nemli ve soğuk. Buna bağlı ne kadar ağrı sızı varsa iyileşti, geceleri kolumdaki ağrıdan uyuyamazdım ama şimdi düzeldim”
Deniz hıyarı değerli mi ? Deniz patlıcanı kaç para ?
Siyah ve kahverengi deniz hıyarının fiyatı farklı. siyah tane 25.-kr iken kahverengi daha makbul ve tane 75.-kr üzerinden satılıyor. Ama onların duyduğuna göre uzakdoğuda sadece 1 kilosu 500.-TL imiş. Herhalde işlem görmüş, kurutulmuş olanıdır, bilemiyoruz o kadarını. Bir dalgıç ortalama 25-40 kg arası toplayabiliyor tabii ki tabandaki meranın randımanına göre.
Düşünün artık dalgıcın çektiği çileye deyip değmediğini derken “herhalde deyiyor ki halen bu işi yapıyorlar” diye düşünüyorum.
Bizim denizlerde var mı bilmiyorum yada serbest mi ama deniz salyangozu mevsimi gelince onu toplayarak 12 ay dalmaya çalışmaya devam ediyorlar.
Bu makalemde dilim döndüğünce, güvertelerinde dalgıç elbiseleri ve kompresörleriyle, metrelerce plastik hava hortumlarıyla, plastik varilleriyle sıkça Altınkum, Akbük limanlarında görmeye alıştığımız başka deniz işçilerinin dünyalarına girmeye çalıştım.
Bir sonraki makalede buluşuncaya kadar hoşçakalın. DidimGuide web sitemizi yeniledik.