Didim bambaşka güzeldir. Bir sabah uyanırsınız yaz gelivermiştir. Aslında bahar dedikleri sadece tatlı bir yorgunluk, uçuşan polenleri taşıyan arılar, radyoda iyi müzik, çay kokusu, daha ötesi değil; yaz geldi işte… Daha ne olsun… Aniden.. Birdenbire…
Cemre nereye düşerse iyidir… Yeter ki düşsün, yeşertsin suyu, havayı, toprağı canlandırsın… Bu sene buralarda geçen seneye oranla az yağmur yağdı. Ekinler dizboyu, bu saatten sonra yağsa da zeytinlere en çok faydası olacak, zira ekinler baş veriyor, fiğ biçilip paketleniyor…
işte bahar! hepiniz “yazın müjdecisidir” dese bile çiftçinin en sevmediği aylar bu bahar ayları. Martın sonu Nisan Mayıs.. Çiftçinin bütün yıl boyunca çalıştığından fazlasıdır bu aylar… Bezdirir düpedüz…
Mücadele etmesi gereken yabancı otlar bu mevsimde fışkırır, biçmesi sürmesi gerek. Koyunlar kuzularlar, ağaçlar budanırlar, toprak hazırlanır, domates biber ekilmelidir, karpuz aynı… Öte yandan “Akköy çileği Didim’de baharı müjdeler” dersek ne kadar katılırsınız…
Çim çıktı çok şükür
Şubat aylarının sonuna doğru Didimde bir seyahat acentasından arkadaşım beni aradı “abi bahçe aldım gel yardım et”… Heyecenlandım. “Hayırlı Olsun kaç dönüm, ne yardımı?” deyince “1 dönüm ve ağaçlar dedi”. Bir sitenin bahçe işlerini almış. Sandığım gibi kökten almamış yani. Zaten kim kendi branşında çalışıyor ki… Varsın acentacı da bahçe işi yapsın. Hem biraz hareketin zararı olmaz, faydası olur…
Çim ekilecek, ağaçlar budanacak, gübrelenecek vesaire. Peki dedim “hiç çim ektin mi ?” Ben ekmedim şahsen. Ağaç tamam ama çimi Lise yıllarında sık sık gittiğimiz stadyumda görürdük. Sabah akşam sulandığını en ufak şeyden zarar gördüğünü, stadyumda danaburnu için çimi sürekli havalandırdıklarını, nasıl biçtiklerini, kocaman metal bir silindiri nasıl bir kaç adamın zorlanarak sürüklediğini görmüştüm.
Düşen rezervasyonların ağır ağır açılan yaz sezonunun öncesinde boşta kalmamak için “yaparım” demiş ve anlaşmışlardı site yönetimiyle. O da çim ekmemiş ama ziraatçiye sormuş “arsızdır… serpelersin fışkırır” deyince “tamam” demiş almış bahçeyi…
Çapa makinesiyle site ilk yapıldığından beri yenilenmemiş çimi yırtmak kolay olmadı. Nerden baksan 15 senelik çim, beton gibi olmuş mubarek. Çimi parçaladıktan sonra bir kaç kere gidip toprağı yumuşattıkça ilk serilen bahçe toprağının ardından dolgu için dökülen taşlar da yüzeye çıktı… Bir hafta kuru çim köklerini ve taşları tırmıklayıp el arabasıyla attıkça arazinin en az bir buçuk dönüm olduğunu farkettik.
Milas’ın dağ köylerinden getirdikleri yanmış keçi gübresinin eleyip üç gübreye bir oranında mille karıştırıp, tırmıkla günlerce düzelttiğimiz alana silindir çektikten sonra serpeleyerek ektiğimiz çim tohumlarının üzerine kapak yapıp yeniden silindirle bastırıp suladık.
Sabah Akşam su… ve çim yeşerdi, büyüdü, ilk biçim yapıldı. Ziraatçinin dediği gibi arsızmış ve serpelersin fışkırırmış. Ama çok zahmetli ve pahalı… Yine de güzel görüntüsünden dolayı herkes çimi sever… O tatlı yeşile bakmak ve sakinleşmek ister…
Hurma Tırmaladı
Palmiyeleri budarken aradaki hurma ağaçlarını da budadık. Harst diye eldivenimi delip elime batan hurma dikeni çıktı derken eldiveni çıkarınca yumruğumun ortasına orta parmağımın tendonları arasına giren dikenin orda kaldığını gördüm. Çıkartıp devam ettim. Ertesi gün iltihaplandı ve irin topladı. Sıktım patlattım ama daha sonra elim tamamen şişti, zonk zonk zonklamaya başladı. Doktor antibiyotik verdi bir hafta tedavi… Hurma dikeni zehirliymiş, mikrop kapmışım. Neyse, boşa dememişler hurmalar tırmalar… Öğrenmiş oldum. Dizimi kaşırken orda da bir hurma dikeni olduğunu ve tırnağımla çıkarttığım hurma dikeniyle bir hafta beraber yaşadığımı farkettim. Hurma ağaçlarından uzak durma kararı aldım.
Aslında uzaktan hurma ağacı güzel görünüyor. Her ne kadar buralarda yetişip de hasat edilen hurma görmediysem de; yaz kış çiçek açıyor arılar bu ağacın beyaz polenlerinden besleniyor. görüntüsü de güzel…
Budarken dikenlerine dikkat edilmesi gereken bir diğer meyve ağacı da yediveren limonmuş ve dikenleri zehirliymiş… Denizde iskorpit, tragana, karada hurma yediveren limon…
Facebook sayfamda bahçe işi yaptığımı gören arkadaşlar aradılar ve bir kaç iş de ordan aldım. Bir süredir bahçevanlık yapıyorum. Bahçevan deyince Zeki Mürenin Bahçevan parçası geliyor gözlerimin önüne ama o eşeğiyle sokak sokak gezip zerzavat satıyor filimde… Benimkisi daha çok Gardener tarzı bişey…
Eh para lazım… Kime lazım değil ki…
Elimden de geliyor… “Aslında boşta kaldığımı gören arkadaşlarım bir şekilde bana yardım etmek için bana iş üretiyorlar” diyesim geliyor : )) Sağolsunlar.. iyi ki varlar…
Bahçeyle uğraşmak keyifli iş
Nihayet boyları 1 metreyi geçen ebegümeçlerini de kendi bahçemden kesebildim. Bahçeyle uğraşırken diğer işlerden de koptum azıcık.
Geçen gün yine başka bir arkadaşımın bahçesinde bir kirpi ailesi otları yolarken karşıma çıktı… Keşke hiç ellemeseydim. Ertesi gün yavrularına insan eli değdiğinden midir nedir yavruları cansız buldum. Siz siz olun bu şirin canlıları eldivenli yada eldivensiz ellemeyin. Anne kirpide ve baba kirpide dev keneler vardı, temizledim… ardından evin duvarlarla çevrili bahçesinden alıp yan taraftaki çamlık araziye bıraktım… Kirpileri arıcılar hiç sevmez. Ben severim. Mutlaka arıdan başka zararlı böceklerle de beslenip doğada dengenin bir parçasıdırlar. Kirpiyi sevmeyen ve “kovanın başına yapışıp gelen giden arıyı mideye indiriyor” diyen arıcılar benim yaptığım gibi, kovanlarına yerden en az 30 cm yüksek sehpa yaptırmalılar bence.
Akköy’den Didim’e geleneksel kutsal yol yürüyüşü düzenlendi
Her sene olduğu gibi bu yürüyüş baharın ilk gününe denk getirildi ve gelenekselleşmesi, her geçen yıl organizasyonun daha da profesyonelleşmesi sevindirici.
Bu yıl seyyar bir platform yaptırmışlar. Apollo tapınağının meşhur ikiz sütunlarından esinlenerek hafif malzemeden sütünları bir kamyonetin arkasına monte etmişler. Aynı zamanda konuşmacıların çıkıp konuşma yapabildikleri seyyar bir platform.
Yine konuşma öncesi konuşmacılar günün anlam ve önemini belirten konuşmalarını yaptılar, Didim Belediyesi yürüyüş öncesi katılımcılara ikramlarda bulundu, günün anısına şapka ve tişörtler dağıttı.
Sürekli rüzgar alan bir yerde tarla komşunuz sizin sınırınızın dibine budamalardan artan bir kamyon zeytin dalı yığsa ve onlar takır takır kurumuşken bu sene yaptığı budamalardan kestiklerini de yığıp yaksa ne olurdu? Sürekli rüzgar alan bir yerde zeytin dalı yakmak?!… Hem de sizin tarlanızın dibinde… Ateş sıçrarsa sizin zeytinlerinize ? Ateş bu.. üstelik cayır cayır yanan zeytin dallarından…
Keşke yakmasalardı. Keşke başka yerde yaksalardı… keşke.. keşke…
6 ağaç zarar görmüş, bazıları yenilendi. Söz verdikleri gibi yerine yenilerini dikip sulama hortumu çekmişler. Zararın telafisi için de hasatta zeytin vereceklerini söylediler. Sağlık olsun, Beterinden saklasın.
İlerde zeytinden para kazanınca mutlaka bir dal parçalayıcı alet alıp kendi budama dallarımı parçalattırıp toprağa geri vereceğim. Zira bizim topraklarımızda organik madde fakirliği var. Yakmak asla çözüm değil. Hele hele sürekli rüzgar alan yerde sınıra, imkansızlıklardan dolayı temizletilememiş çalılığın da olduğu yerlere yakın ateş yakmak…
Hayat akıp geçiyor… Ya gidersin ya güdersin diyorlar… Ne gideyim ne güdeyim diyorum bazan… Olsa olsa bu bahar yorgunluğundandır bendeki…
“Dünyadaki cennetiniz bahçenizdir” veya “Bahçeleriniz bu dünyadaki cennetinizdir” miydi tam hatırlayamıyorum ve de kimin sözüydü, nerden aklımda kalmış bilemiyorum. Otelinin çevresindeki her karış toprağı yeşerten otelcilerimizle tanışınca bunu daha iyi anlayıp yalnız olmadığımızı gördüm.
Elbette herkesin bir bahçesi, o bahçede yemyeşil çiçekleri ağaçları olmalı ! ama bir gerçek daha var “Su pahalı”…