Site icon Erkinle

Çine Arıcılık Müzesi

Çine Arıcılık müzesi

karadeniz yöresinde ayılara karşı kovanları garantiye almak için yerden yüksek ve yağmurdan korunaklı karakovanlar.

Çin’e gitme! Çine’ye git ! dediler… Eskiden “Çine Birlik” minibüsleri vardı o yollarda, belki halen vardır… Şimdi motosikletimle tam gaz. Yollar şaşırtıcı derecede güzel.

Bir yokuş aşağı bir yukarı tepeler arasında akıp geçerken Aydın’da okuduğum yıllarda babamla 1600 steyşın wagon Anadolun (üstelik kurbağa yeşili) arkasına koyduğumuz envai çeşit tuhafiyeyle Böcek, Bahçearası, Savrandere gibi köylere satış yapmak için gezdiğimiz günler gözümün önünde canlandılar… Ne çok alış-veriş yapardı insanlar… Ne çok çalışırlardı toprakla mücadele ederlerdi.
Aradan yıllar geçti ve daha düzgün yolları var oraların, insanlar yine yeri göğü yeşertip pamuk zeytin ekmişler… hiç yeşermez sandığım kel tepelerde bile fıstık çamı dikilmiş… Kel bir adama saç nakli yapılmış gibi dursa da o çam ağaçları gelecek vaadediyor o kel tepelerde…

Zeytin ağaçlarının arasından motorumla akarken içimden “Tanrı bizi seviyor” diye geçiriyorum… Tarihçi Heredot‘un Aydın için söylediği rivayet edilen,
Gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzü” deyişi boşuna değil diye geçiriyorum içimden…

Söke Otogar kavşağı sol otagara gidiyor ben sağa döndüm

Akköyden sabah yola koyulurken Sökeye vardığımda bilindik yoldan değil de “Bağarası üzerinden Koçarlıya ordan Aydına geçerim” deyip sağa kırdım.

Burdan devam edince Bağarası’ndan sonra yol kıvrımlar yapıyor. Eski insanların yerleşim kurdukları tepeler varmış. Düz ve verimli ova toprağını ev yapıp heba etmek yerine orda tarım yaparak değerlendirmişler.

Diğer taraftan tepeler yazların sıcak geçtiği Ege bölgesinde serin olur inanışı hakim.

tarihe ışık tutan eski binalar ve eski binalardaki işçiliğin güzelliği

Bu dünyada ölüm varsa zulüm var…

Bağarasına gelene kadar güller içinde bir mezarlık var yol kenarında…ona da gelmeden önce bildiğimiz kayrak taşlarından mezar taşı yaptıkları, her halinden çok eski olduğu bir başka mezarlık var.
Güllük gülistanlık olanının yanından geçerken “çam ağaçlarının gölgesinde mezarlarında yatanlar günün birinde göçüp gideceklerini elbet biliyorlardı” diye düşünüyorum.

Hatta bakımlı yada bakımsız bunca mezarlığın yol boylarına yapılması sadece ulaşım kolay olsun diye değil; insanoğluna “ölüm var” diye sinyal versin diye olabilir mi? Herkesin bakışına göre değişse de değişmeyen elbet bir gün bunun insana olacağı. Her kültüre göre farklılıklar gösterse de mezarlıkların bakımlı oluşu hoş…

Barış Mançonun “ölüm varsa bu dünyada zulüm var”dizeleriyle mırıldanıp geçiyorum birer birer…

sanırım tepenin diğer yamacından atlıyorlar

Dur !.. dinle !.. kim geliyor ? kim geliyor ?
Paraşütçüler.. !! Paraşütçüler.. !!

Yol kenarında giriş kapısını gördüm ama onca elektrik hattı varken ve de zeytin ağacı hangi tepeden atlayıp hangi termiği yakalayıp da pamuk tarlasının düzlüğüne inebiliyorlar anlamış değilim. Bir gün mutlaka gitmeliyim deyip devam ediyorum fotoğrafını çekip Yamaç Paraşütü sahasının.

Eski bir paraşütçü olarak çekiyor işte böyle şeyler beni…

Adnan Menderes kent ormanı yapmışlar. Adnan Menderes Üniversitesinin burada Çakmar Kampüsü var. Öğrenciler buralara okumaya geliyorlar.

yol tabelalarını takip edince

Yol tabelasına bakıp ordan geçen gençlere “Çine üzerinden gitsem mi ? ” diye soruyorum. Pek methetmiyorlar kıvrım kıvrım yolu… Peki deyip dönüşte o yoldan buraya gelmek üzere daha önce de gittiğim incirliova üzerine devam ediyorum.

Aydında bir kaç yere uğradıktan sonra Çine istikametine yöneliyorum. Savrandere Böcek derken tepelerde bir yerlerde yolun sağ tarafında bir dinlenme tesisi gözüme ilişiyor. Zeytin ve Zeytinyağ ile alakalı fuarlarda tanıştığım bir firmanın yol kenarı dinlenme tesisinde güzel sunumlarıyla zeytinle alakalı yağ, zeytin, sabun tezgahı var, yeni çizişlmiş zeytinler, içerde restoran bölümünde kahvaltı veya öğlen yemeği alınabiliyor.

Ben fuarlarda rastlaştığım esas sahibini göremediysem de uğrayıp bir çay içtim, selam bıraktım.

Çine

Çineye girerken yol boyunca sağlı sollu tarihi kent tabelaları görüyorum… İnsanlar çağlar boyu bu güzergahta medeniyetler kurmuşlar. Tıpkı suyu havası güzel olan diğer yerler gibi Çine’de de Topçam memba suyu, Kaltun, Madran gibi memba suyu markaları var… Madran dağı tüm heybetiyle zeytin ve çam ormanlarıyla kaplı.

Önce Arıcılık müzesine gidiyorum.

Arıcılıkla haşır neşir olduğum yıllarda burdan Hüseyin Çalışkan’la internetteki forumlardan tanışmıştık. Hüseyin’i ilk kez yüzyüze gördüm, gittik beraber bir Çine köftesi bile yedik.

Çine köftesi neden bu kadar meşhur ? oysa görünüş olarak bildiğin tükrük köftesi… Ama çok lezzetli… Ordaki bir esnaf lokantasında Köfteyi yedikten sonra Alabanda antik kentinin tabelası ilgimi çekti.

Alabanda Meclis binasından kalanlar

“Alabanda İ.Ö. 3000’lerden bu yana aynı adla anılmaktaymış. Çine’nin 7 km. batı yönünde, Doğanyurt (Araphisar) köyündeki Alabanda eski bir Karia kenti. Hitit, Aka ve Roma uygarlıklarını burada yaşamış. Kazılarda bulunan taşınabilir eserler İstanbul ve İzmir arkeoloji müzelerinde… Kalıntılar arasında iki giriş kapısı ile akropolün yer aldığı tepenin yamaçlarında tiyatronun birkaç basamağı, senato, Apollon Tapınağı ile surların kalıntıları görülebilmekteymiş. Batı yönündeki nekropolde anıt mezarlar ortaya çıkarılmış.”

Alabanda adı “at” ve “zafer” anlamlarına gelen “ala” ve “banda” sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş. Ünlü tarihçi Strabon, Alabanda halkının eğlenceye fazlasıyla düşkün olduğunu, kentte harp çalan çok sayıda genç kızın olduğunu anlatır.
Harp çalan genç kızlar o zamanlarmış.. benim zamanım kısıtlı olduğundan Alabandayı listeye almakla yetindim…

Arıcılık müzesinde geçen senelerde Apiterapi (Arı zehiri ve arı sokması ile hastalıkların tedavisi) konulu bir seminer vardı da gidememiştim.

bu vesileyle Arıcılık müzesini bu gün görebildim. Hüseyin, eski arıcılık kitaplarını da anlattı. Atatürk’ün Arıcılığa verdiği önem ve desteği, günümüzdeki durumu konusunda konuştuk.. Daha doğrusu o konuştu ben dinledim.

 

Çine Arıcılık müzesi

Bir dahaki seyahat için yeterince hazırlandım… Dönüşü geldiğim yoldan bu kez Aydına hiç uğramadan yaptım… Yolda beni karşılayan manzaralar nefes kesiciydi. Gözalabildiğince pamuk tarlaları bembeyaz olan da var; toplanıp kahverengileşmiş olan da…

Dağlarından yağ ovasından bal akan memleket Aydın

Exit mobile version